Tuesday, August 18, 2020

Babaların dönüşü

Sevgili biloyger, sevgili Aleyna ya da adın her neydiyse,

Beni gördüğüne şaşırmış olmalısın. Daha ben seni çok şaşırtacağım. Naber?

İnanır mısın son bilog yazımız 2015'te tarafımdan yazılmış, son derece tırt bir çağrı mesajı. Ondan önceki de 2012'den. Bunca yıl Cenkoloji ve Aleksis beyler ne yaptılar diye merak ediyor olmalısın.

İkisi de evli ve çocuklu insanlar olmaya doğru gidiyorlar. Aleksis bey şu anda büyük olasılıkla uykusuzluktan kızarmış datlı gözleriyle bu satırları okuyor "Ne diyorsun ben baba oldum bile, bak gömleğimdeki çiş lekesi bunun kanıtı" diye kendi kendine söyleniyordur.

Aleksis beyi bu bilali canlandırmaya çağırıyor, hatta kendisine bi nevi meydan okuyorum. Madem ikimiz de buba oluyoruz, burada biraz babalık maceralarımızı paylaşabilir, belki arada okurlara "çocuğunuz çok ağlıyorsa hangi 'noise cancelling headphone'u almalısınız" gibi püf noktaları verebiliriz.

Burayı canlandırmak istememin ikinci sebebi de Türkçemin günden güne gerilemesi. Şurada yazdıklarımı okuyunca "aaa 2009" dediğinizi duyar gibiyim. Belki aleksis beylen tartışmalar içine girerek kendisinin engin edebi bilgilerinden yararlanır, yine güncel bir Türkçe ile yazıp çizmeye başlarım diye umuyorum.

Öptüm bye

Tuesday, September 29, 2015

Gozyaşları

Sevgili biloger,

Ne zaman Aleksi beyin bir bloğu 3 yılı aşkın süredir yazısız kalır, o köyde  bir eşkiya ölür.

Aleksi, evine dön...

İstersen bana yine saçma fikirlerinle saldır, gudik düşünsel uçan tekmelerini yüzüme yüzüme vur... Ama geri dön...

Monday, October 1, 2012

Biraz bilim, biraz özgür yazılım, bolca aleksi

Sevgili okur,

Uzun bir aradan sonra yine burdayız bir yaz akşamı, kara kışın sonuna doğru. Nejatsızlık Özlemine yaptığım bu göndermeden sonra  hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Ben zaten her zaman 75 milyonun hepsini kucaklıyorum. Yok öyle 50 milyonu kucakladım, 25 milyon kenarda kaldı falan. Ayıp.

Neyse okuyucu, konumuz Aleksis yine. Kendisine "son yazıların kısacık, bok gibi" diye getirdiğim haklı eleştiriye, kallavi bir blog yazısı yazarak cevap vermiş.
http://fransizkaldim.blogspot.ch/2012/10/insa-edilmis-gerceklik-ve-istatistik.html

İstatistikten ıraklı sinan sağıroğluna, solo test'ten bilim yüzünden ikiye ayrılmış yarım insanlara... Dopdolu bir yazı!

Aynı zamanda da elbet deli saçması, maymun işi.

Aleksis, kendini akılcı, sorgulayıcı bilimsel kişi kisvesine sokarken, benim dogmatik bir şekilde her türlü bilimsel veriyi kabul ettiğimi iddia edip haddini aşıyor. Örnek olarak ta "at yarrağının basura iyi geldiğini" müjdeleyen hürriyet arka sayfa haberlerini veriyor. Yani sapla samanı, bilimle hürriyet gazetesini birbirine karıştırıyor.

Bunun yanında istatistik bilimini de çarpıtıp, sanki sonuçları ancak istatistiksel olarak verilebilen deneyler aslında bir daha yapılsa başka sonuç çıkabilir gibi bir sonuca varıyor.

Sevgili okur, ben bilim adamı değilim. Kendimi asla öyle görmedim, ben bilimsel ortamda takılmayı seven bir fanboyum. Bu dediklerimi de fanboy sıfatımla söylüyorum.

Aleksis, ah aleksisim, sen de biliyorsun ki istatistik "100 kişiye sorduk, üç boyutlu bir cisim söyleyin" sorusuna 60 kişinin "kare" demiş olması gibi işlemiyor.

Bugün CERN'deki sevgili deneyim  CAST "yüzde 95 güven düzeyiyle axion'u bulduk" derse bunu "yaaa deneyi bir daha yapsalar belki mintax'ı bulacaklar ne belli" diyerek savuşturamazsın. Savuşturmaya kalksan seni süperiletken mıknatısla kovalarlar.


Yine aleksis, bir siyah kuğu çıkınca bilim adamının adeta yolunu karbetmiş bir ördek yavrusu gibi yalpalayacağını söylüyor. Ben öyle psikopat bilim insanları tanıyorum ki adamlar higgs bozonunun olmadığı ispatlansa "allaah bana oynayacak meşgale çıktı" diye sevinecek. Bilimde siyah kuğular çıkar arada, ama hemen tüm teoriler çökmez, kimi çöker, kimi de biraz değişimle ayakta kalır. Tabi aleksis büyük olasılıkla burda ekonomiye atıfta bulunuyor, çünkü aleksi ekonomiyi gerçekten bilim sanıyor. İlahi aleksi! Sen adamı öldürürsün.

Neyse okur, fişek gibi, zımba gibi bu yazıma  son veriyorum. Kendisine her ne kadar topla tüfekle saldırmış olsam da aleksiyi bu blogu canlandırdığı için tebrik ediyorum.

Sözlerimi bitirirken yüzde 65 güven düzeyiyle aleksis'in türkiyenin en iyi blogger'ı olduğunu iddia ediyorum ve kendisinden son yazısı uzunluğunda ve saçmalığında yeni yazılar bekliyorum.

Bu arada başlığa "biraz özgür yazılım" yazmışım, ama neden yazdım hiç hatırlamıyorum, bir şekilde konuyu bağlamayı umdum sanırım. Ama konu sapmış gitmiş. Haydi, yazdığımla kalmayım, size özgür yazılım örneklerinin yapıştırmalarını satıp hem bu güzide projelere destek olmanızı sağlayan, hem de kompiterinizi "benim sahibim çok geek, çok nerd" diye anırtacak bir site sunayım.


Dur okuyucu, gitme hatırladım. Docx konusunda özgür yazılımdan dem vuracaktım. Ama vurasım kalmadı, o da bir dahaki yazımıza.

Saygılar,
Bilimle kalın

Cenk, 2012, LHC tünelinin 15. kilometresi

Saturday, September 22, 2012

docx

Geçen gün cengo bir yerlere "bana docx gönderen insanlara kıl oluyorum, 'bunun pdf'ini yollayın' diyorum" şeklinde bir yazı yazdı sevgili arkadaşlar. Ben de hem cingö'yü sinir etmek hem de bu sözünü test etmek için ona bir docx dosyası yolladım mail ile. Sadece sinir etme amacıma ulaşabildim sevgili blogger. Cengöz bana "bunun pdf'ini yollayın" diye mesaj atmadı. Ama hiç şaşırdım mı sevgili blogger? Hayır tabi ki. Çünkü neden? Çünkü cöngo tutarsız ve sorumsuz bir insan. Sorumlu insan bu güzelim blogu başıboş bırakıp gider mi ha? Soruyorum sana, gider mi?

Yarın ilk işim ceng dangozuna bir docx daha yollamak olacak. Bakalım bu sefer sözünde duracak mı?

hepinizi öpüyorum sevgili blogger.(Çengo hariç).


Wednesday, April 6, 2011

Tornistan

Sevgili okur, cengo kişisinin son yazısında hakkımda ileri sürdüğü iddialar iftiradır ve tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Cengo'nun dediğine göre ben insanoğlunun şerefsizin önde gideni olduğuna inanıyormuşum. Yalan. Çünkü ben insanoğlunun şerefsizin, yalancının, opportünistin önde gideni olduğuna inanıyorum. Cengo eksik yazmış.

Sevgili okur, hemen üstüne alınma ve "ulan biz de insanoğlu... bi dakkaa..." şeklinde tavırlar içine girme lütfen. Şüphesiz senden bahsetmiyorum. Diğer partiyi destekleyen insanlardan bahsediyorum. (Yersen).  Rahat ol. (Olabilirsen).

Şimdi bu konuya açıklık getirdiysek, diğer bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. O da sevgili okur, gündemden bir madde, YGS şifreleri. Şimdi sınavda şifre kullanıldı falan deniyor. Osym başkanı "şifre yok" diyor. Sonra haberler çıkıyor, "meteksan başkanı açıkladı, sorular algoritmayla karıştırıldı" diye. Mal gazeteciler soruyor sonra "e hani şifre yoktu? Algoritma şifre değil mi?" diye. Adam algoritmayla şifrenin farkını bilmiyor. İki gıdım bilgisayar teknolojisi bilse soruları karıştırmanın algoritmasız olamayacağını anlayabilirdi. Rastgele dağıtmak için de algoritma lazım. Diğer mallık da ösym de. Halk ne bilsin senin şifre ve algoritma derken iki ayrı kavramdan bahsedeceğini. Oturup düzgün anlatamıyorsun ki.

Haberleri okudukça şaşırıyorum. Adamlar oturmuş üşenmeden 1 milyon 700 bin tane ayrı soru kitapçığı hazırlamış. Neden? Çünkü dışardan içeri sınav sırasında kopya girmesin istiyorlar. Bilenler vardır, bazı dersaneler sınava parayla bazı öğrencileri, stajyer öğretmenleri falan sokarlar. Bu nispeten çalışkan öğrencilerin  tek görevleri mesela "matematik sorularını çözüp, iyice ezberleyip, sınavdan erkenden çıkmak"tır. Ondan sonra  adamın kitapçığındaki soruların cevap anahtarı çıkarılır. Mümkünse diğer kitapçıklarda nasıl olacağı bulunur rüşvet vs. ile. (Kapıdaki polisi ayarlaman yeterli çoğu zaman). Daha sonra bu cevaplar içeri sokulur. Bu işlem de çoğu zaman sınav salonu başkanının haberiyle falan yapılır. Yani sınav yapılan bir okulda kooperatif olarak kopya çekilebilir. Zaten küçük yerlerde bu insanların hepsi birbirini tanıyor. No problem.

İşte herkese ayrı kitapçığın avantajı bu. Bu türden bir kopya çekme işlemi neredeyse imkansız ya da çok daha büyük bir kooperasyon gerektiriyor.

İnsanlar diyorlar ki, algoritmayı bilen adam bütün soruları çözer o zaman. Doğrudur, çözer. Ama bu algoritmayı adam tek tek başarılı olmasını istediği öğrencilere öğreteceğine, daha basit şeyler yapar. Yani amacı bir takım insanları öne geçirmekse hakikaten, sınav sonrasında bu insanların sınav kağıtlarını yüksek puan almış gibi okutur. Kimsenin de ruhu duymaz. Demek istediğim sevgili okur, kurum kopya çekilmesine izin vermek isterse, siksen buna engel olamazsın. Yok denetim, yok kanunlara uymak zorunda falanla gelme bana. Adam isterse savcıyı da ayarlar ona bakarsan, denetimde bir şey çıkmaz yine.

Şimdi haberler var mesela, matematik testindeki soruların 30 a yakını çembersel mod ile bulunabiliyormuş. Metoda bakıyorum ben, sonra soruya bakıyorum, o soruyu bahsedilen metodla çözmek daha uzun süre alır. Dört işlem sorusu lan. Oha. 15 saniyede çözüyorum ben onu. Ayrıca matematikte 30 soru mu var, kalan soruları nasıl çözeceğiz? E matematik çözünce bitti mi? Türkçe, sosyal, fen çözmemiz gerekmiyor mu? İşte bunları anlamıyorum sevgili okur. Deniyor ki, kitapçıkların yüzde 90'ında buna benzer bir şifre ile bir çok soru çözülüyor. Fakat, istatistiksel olarak yüzde 90 aslında o kadar da yüksek bir oran değil. Statistical significance dediğimiz olay yüzde 95 falan değilse sizi kaale almazlar. Bir de "birçoğu çözülüyor", tamam da, tam olarak kaç tane? Hepsini çözemiyorsa demek ki şifre o değil. Yani şu olabilir bak sevgili okur, mal meteksan algoritmayı salak gibi basit bir şekilde yazmış olabilir hakikaten. Yani algoritmayla tüm sorular çözülüyor da olabilir. Bu algoritmayı bulan biri de çıkabilir yakın günlerde. Fakat bu yine de "algoritmayı birilerine verdiler, onlar da bütün soruları çözdü" anlamına gelmez.

Çünkü sevgili okur, tekrar iddia ediyorum, adam kopya çekilmesini istese algoritmayı tek tek insanlara öğretmektense, daha basit ve güvenli bir yol olan sınav sonrası cevap kağıtlarını değiştirme yoluna giderdi zaten. Neden yakalanması daha muhtemel ve karmaşık bir metodla kopya çektirmeye çalışsın ki.

Hem algoritma öyle basit bir şey olsaydı, cengo çoktan çözerdi bunu yani. Hatta belki de çözmüştür. Sınavdaki başarısını buna borçlu bile olabilir. Fakat bence bu cengo'yu diğer insanlardan daha kötü biri yapmaz. O da kendi ekmeğinin peşinde sonuçta.

Öyle işte sevgili okur.

Tuesday, December 21, 2010

aleksi'ye cevap

Sayın aleksi beyin başka bloglarda yazmış olduğu kışkırtıcı, bölücü ve birlik ve beraberliğimize tehdit oluşturan yazılar kurumumuzu üzmüş, incitmişdir.

Bunun için aşağıdaki tezkip metninin...

Sıkıldım lan. Evet okur resmi yazı yazarken 3. satırda sıkılıyorum. Onun için ne zaman dilekçe yazsam 4. satıra doğru resmi kurumun müdürüyle abi'li konuşmaya başlıyorum.

Konumuza dönelim. Demiş ki aleksi bey: insan şerefsizin önde gidenidir, hükümetler değişir şerrefsizlik baki kalır.

Şinci aleksis bey, sana senin dilinle konuşmak lazım. Vule vu kuşe avek ma şa? (haha çok bilinen cümleyi kurup eşcinsel imalar yapatacağım sandın, ama üstün fransızcam son sözcükle senin bir sapık olduğunu cümle aleme açıkladı)

Benim düşüncem gerçek denen şeyin afedersiniz "y*rr*k" gibi birşey olduğu. Örneğin aleksi anlatıyor yok fransa şöyle fransa böyle. Peki fransanın böyle olduğuna aleksinin sözüyle mi inanıyoruz? Hayır? Aleksinin sözüne elbet inanmıyoruz o ayrı konu. Ama bize 100 fransız fransayı bu şekil anlatır, 3'ü de bu şekil anlatır, başkası şu şekil anlatır. Gerçek dediğin, kurban olduğum resul allahtan gelebilir, amma, lakinki neden uçan spagetti canavarından gelmesindir?

Aleksi bey türkiyenin kötü anlamda evrilmediğine, herzaman olan şeylerin başka formlarda olduğuna inanırken neden başkaları iyice boka battığımıza inanıyor?

Cevap gerçek aleksis bey, gerçek. Benim gerçeğe inancım yok artık. Politik düşüncelerimiz, bugünkü veya dünkü veya yarınki siyasi iktidarın yaptıklarının positif - negatif oluşuna inancımız aslında gerçek denen, ve varlığı elfler kadar muamma olan bir şerefsizin bizi elinde oynatmasına bağlı. Yani asıl şerefsiz olan insan değil gerçeğin ta kendisidir. O gerçeği kıyıda kıstırıp bir gün ağzına ağzına vurmayı planlıyorum. Gel katıl bana aleksis.

Neyse aleksis bey, kafanı gündemle şişirmişken seni de merak etmeden edemedik? Sizin orda devrimsel hareketler olmuş? Aman oğlum sen o sağ sol olaylarına karışma, herkes kendini kurtarır, sen gastelere "tunusta anarşı başlatan genç" diye çıkarsın, senin başın yanar.

Hoşçakal okur, hoşçakal aleksiz, gerçekten uzak olun, kendi gerçeğinizde gül gibi geçinin. Öperin...

Saturday, October 16, 2010

İstatistiğin yüzde 95 i yalandır.

Merhaba sevgili okuyucu. Biliyorum biliyorum, başlıkta bir salaklık var. Hem istatistiğin yüzde bilmem kaçı yalandır diyorum hem de bunu derken sana bir istatistik veriyorum. Ama bence bana inan sevgili okuyucu. Mesela özlü bir söz ile bana inanmanı pekiştireyim.

Üç çeşit yalan vardır. (i) Beyaz (pembe) yalanlar, (ii) pis kaka yalanlar ve (iii) istatistik. 
Bu aşamada eklemem lazım: Cengo insanı bunların hepsini söyler. Ona inanma sevgili blogger. İki gıdım istatistik bilgisiyle "bakın ben bilim adamıyım, istatistik, confidence interval, anket yaptım canlar" falan diyerek sizi ağına düşürmeye çalışıyor. Fakat ben biliyorum sevgili blogger, sen böyle ucuz numaralara kanmazsın. Heyt bee, sen türkiyede yaşayan insansın nihayetinde. Politikacıların vesairin "yüzde şu kadar zenginleştik, yüzde bu kadar büyüdük bu sene yahu" yalanlarına karnın tok tabi. Bu nedenle cengola kişisine de kesinlikle inanmamışsındır diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum sevgili okuyucu? Tabi ki yanılmıyorum. Aslansın bee, kimin okuyucusu tabi. Adamımsın okuyucu.

Cengo karakterine geri dönecek olursak, yaptığı ankette yüzde 92 kişi tunus demiş. Ama bu cengo tipsizi kesin gelip de sana sormamıştır "tulus mu tunus mu?" diye. Gidip sokaktaki vatandaşa falan sormuştur. Sana (ve diğer okuyuculara) gelip sorsa kesin yüzde 99 tulus çıkardı cevap. 1 kişi de ulus derdi kesin. O kişiyi tahmin ediyorum. Cengo'nun diğer kişiliği Süleyman bu. (Süleyman mı? Anlatamayacağım şimdi, çok zor.) Buradan ceng tefçisine sesleniyorum. "Sevgili Cönk, anket yaparken illa gidip 100 kişiye sorman gerekmiyor. 200 kişiye de, 85 kişiye de sorabilirsin. Ondan sonra yine yüzde hesabını yaparsın yani. Tamam, kimse senden Einstein olmanı beklemiyor ama yüzde hesabı ilkokulda falan öğretilen bişi. Yüzde hesabı kolay olsun diye gidip tam olarak 100 kişiye sorman bende soru işaretleri uyandırmadı tabi. Senden de böyle bir davranış bekliyordum valla, ne yalan söyleyeyim şimdi."

Evet, cengoya seslenmem bu kadar.

Neyse işte sevgili okuyucu, Cenkolog kişisini böyle kabul etmek lazım. Aynı bedende 2 kişi yaşıyor sonuçta. Biraz anlayış göstermek lazım. Bunu da ancak sen ve ben yapabiliriz. (Cengo'nun kendi kendine anlayış göstermesini bekleyemeyiz).

Tuesday, October 5, 2010

Cehalet gider ama eşşeğe sormuşlar, nerem doğru ki demiş

Sevgili blogger, saygısız aleksiks,

Aleksis kişisi dediği gibi uzaklara gitti. Ama bana yaklaştığını sanmak gibi bir cehalet içerisinde kendisi. Arap memleketi Tunus'a gelmiş, bana avropa havası atmakta. Hem de o gelir gelmez ben kaçıp Türkiyeye döndüm, bunun da farkında değil.

Sizce de aleksi çok şuursuz değil mi okuyucu?

100 kere dedim, o Tulus diye değil, Tunus diye yazılır, "A Night in Tunusia" diye cazsal şarkısı bile vardır. Aleksi bey avropadır, kültürdür geçiniyor, ama bilmez böyle şeyleri.

Sevgili dostlar, madrabaz Aleksi,

Ben haklı olduğuma emin olsam da, bilimci kişiliğim yine durmadı, deneyci kişiliğim yine kabına sığmadı. Ben de çıktım sokaklara istatistiki çıkarımlar yapayım, halkın nabzını tutayım, Aleksinin şuursuzluğunu bilimsel yöntemolojiyle kanıtlayım istedim.

100 kişiye sordum "Tunus mu Tulus mu?". 92'si Tunus dedi sevgili optik okuyucu. 7 kişi Tulus, arada bir dallama da Ulus dedi.

Yani %92 ile Tunus çıktı, istatistiki anlamda ezici bir çoğunluk.

Aleksi bey bu satırları gözyaşları içinde okuyadursun, ben size son günlerde yaşadığım bir hissiyattan sözedeyim. Boğaziçine gidip, ofiste biraz çalışıp, canım yemek çekince "Yahu şu Aleksiyi arayım bir Wonderland'de yemek yiyelim" düşüncesi geçiyor kafamdan. Her seferinde Aleksinin arap çöllerinde benden çok uzakta olduğunu farkedip gözyaşlarına boğuluyorum. Ofiste gizli gizli ağlıyorum, sonra eve gidip duşa girip bir posta da orda ağlıyorum.

Aleksi, sen de evine dön, ağlatma sevenlerini...

Tuesday, September 21, 2010

Yakın

Merhaba sevgili blogger. Nasılsın? Afiyettesin inşallah. 
Cengo'nun son yazdığı sıkıcı yazıdan sonra (hell yeah, yurtdışındayım ama sıkıcı yazabiliyorum, ne güzel değil mi?)    büyük travmalar geçirdiğini biliyorum. Herşeyden haberim var. Merak etme. Çatma, kurban olayım kaşlarını sevgili okuyucu. Trip yapma bana.

Neyse sevgili okuyucu, belki biliyorsundur, ben artık frenk ilinin tulus kasabasına taşınmış durumdayım ve ne yazık ki cengo insanı ile aramdaki mesafe km cinsinden daha kısa. Fakat ben cengo ile arama her zaman bir mesafe koymayı bilmişimdir, merak etme. Şüphesiz artık kuş uçuşu daha yakınız diye cengo insanı bana gelmeye kalkışabilir, öyle denyoluklar yapabilir. Ama içim rahat sevgili blogger. Neden? Çünkü cengo dengosu beni tunus'a gitti biliyor. Ona tulus dedim, cahil olduğu için tunus anladı. Ama cahil olduğu için cengolok türünü yargılamıyorum. Önyargı hiç yapmıyorum zaten. Önyargı, önsevişme falan, bunlar frenk adetleri zaten. Ben tulusa batının tekniğini almaya geldim. Ahlakını tabi ki almayacağım. Ama cenk kişisi batının ahlakını da alıp gelecek türkiyeye. Kesin bak. Aleksi demişti dersin sonra. 

Fakat yine de cengoyu sevelim, sayalım. Sonuçta onun hiç suçu yok bence. İçinde yaşadığı toplum onu bu yaptığı hatalara yönlendiriyor hep. 

Buradan hep beraber cengola insanına seslenelim. 

Cengo, 
her ne kadar batı hayranı olsan da seni herşeye rağmen, tüm denyoluklarınla, tüm hıyarlıklarınla seviyoruz. Yeter artık, evine dön. Optm kib bye. 
Seni seven
KorumFarkı takipçileri 


Friday, September 3, 2010

Hakkimda 25 sey

Sevgili dostlar, sahbaz aleksi,

Son yazini komik yazarak ileyici sayimizi 4'ten 5' e cikardin tebrik ederim. Ablalar konusunda soylediklerine de ne yazik ki katilmiyorum. Ben izleyici kitlemi ablalarla sinirlayamayacak kadar ozgur ruhlu bir insanim. Araya 2-3 abi, anne, amca, hala oglu katarsak toplanip kilyosa piknige gidecek bir ekip kurabiliriz gibi geldi bana. Ama gerek yok...

Sevgili okuyucular, sehnaz aleksi,

Dikkat ettiyseniz aleksi yememis icmemis bloga eklentiler yapmis. Yukarida gordugunuz "Anasayfa - Neleroloor? - Cenkoloji kim la? - Aleksi kim la?" butonlari aleksinin eseri. Ben de teeee gecen sene yazdigim "hakkimda 25 sey"i okudum ve tekrar yazasim geldi. Aleksiye ibret olsun diye buraya yaziyorum.

1) Donegim.
2) O an hayatimdaki ana aktivite neyse o dunyanin en super seyiymis havasina girerim. Endustri Urunleri Tasarimi yerine fizige girince fizigin dunyanin en super bolumu olduguna inandirmistim kendimi. Sonra fizikten soguyup perkuyson calmaya baslayinca perkusyonun en super sey olduguna inanmaya basladim. Fizik doktorasina baslayinca yine fizigin superligi geldi aklima.
3) Maymun istahliyim
4) Maymundan geldim, topraga giderim.
5) 40 yillik beyin cerrahiyim, aleksi gibi bir beyin gormedim.
6) Kolay sikilirim.
7) Turkce klavyem yokken "SIKILMAK" sozcugunu cumle icinde kullanmaktan olesiye cekinirim. Cekinsem de yaparim. Olumle dansederim uu bebek.
8) Misal su an sikildim, gidip kod yazasim var.
9) Kod yazmayi severim. Anuna koyim oyle bir dedim ki duyan da Cenix diye isletim sistemi yaziyorum sanicak. Kod dediysem basit script falan canim. Git o dosyayi oku, tum degerleri histograma dok, dosyanin bir yerinde tanidiga rastlarsan selam soyle falan iste...
10) Perkusyondan sonra "lan ben bunu yaparken cok eyleniyorum" dedigim bir sey varsa o da kod yazmakdir. KOD. KOD. Bakiniz yaziyorum yaziyorum doymuyorum...
11) Ilk yazdigim "Hakkimda 25 sey" den sonra espri anlayisim geriledi. Simdi farkettim.
12) 6 maddedir konusuyoruz bir kez bile Aleksi demedik. Konuyu her daim aleksiye getiririm.
13) KOD KOD KOD KOD KOD !! KOD
14) Civik bir yapiya sahibim. Neden mi? Cunku beni gelecekten John Connor'i skertmeye gonderdiler. (espiriyi anlamayanlar icin bkz: Terminator 2)
15) Zeki esprileri severim, mesela Aleksinin esprileri. Ilahi aleksi.
16) Cok fazla aleksi diyince aleksi anlamini kaybediyor adeta. Arada iskender, arada Cem, arada Aleksis Teksas demek lazim.
17) Perkusyon calmaya calmaya ellerim yavasladi. Bunun icin bazen geceleri oturup hickira hickira aglarim.
18) Saka lan saka erkek adam aglamaz.
19) Saka maka hic komik olmadi bu "hakkimda 25 sey". Kendimden tiksindim.
20) Kendimden tiksinsem de aleksiyi severim.
21) Tamir islerini severim. Bazen "ulan fizik mizik ne gerek, makina teknisyeni olup onu bunu tamir ederek basit bir hayat yasayayim" diye dusunurum.
22) Calisirken kaytarmak icin herseyi yaparim. Ornek: Su anda yaptigim sey.
23) Anarsist ruhluyumdur, gunde 3 vakit otoriteye bas kaldirmazsam rahat uyuyamam.
24) Hakkimda 25 sey yazisini sirf bu anarsist ruh yuzunden 24'te keserim.
25) Polis abiler kizar diye tirstigim icin anarsist ruhumu hemen dolabin ust rafina kaldirir efendi efendi otoritenin kopegi olurum.

Bitti... Gotume benzedi evet.

Sunday, August 29, 2010

Herşeyi Devlet'ten beklememek lazım...

Sevgili denyo Cengo,

Blogun okunmamasındaki, takip edilmemesindeki en büyük etken olarak benim yeterince etkin rol almamamı göstermişsin ama bence kazın ayağı öyle değil. Bence bu blogda asıl mesele şu. Sen de yazıyorsun. Diğer mesele ise herşeyi Devlet'ten beklememiz. İki lafımızdan biri "40 yapar", "kaldı mı dohuz?" vesaire. Devlet Bahçeli esprileri ile ancak kısıtlı bir kitleye hitap edebiliriz. Herşeyi Devlet'ten beklememeliyiz. Benim bu noktada çeşitli önerilerim olacak sevgili cengo.

1- Şu andaki takipçi kitlemize bakacak olursak, hitap ettiğimiz kitle senin ablan ve benim ablam. Demek ki bizi ablalar takip ediyor. Ben kendi ablamın nelerden hoşlandığını biliyorum. Sen de kendi ablanın nelerden hoşlandığını biliyorsun. (Bilmiyorsan da öğren cengg insanı, 27 yıllık ablan). Bu durumda onların hoşlandığı şeylerden yazarsak en azından temel fan base'imizi korumuş oluruz.

2- Bunun dışında takipçi kitleye yeni insanlar katmak için değişik stratejiler izlemeliyiz. Mesela yakışıklı erkek fotoğrafları koyarsak bence genç kızlar burayı takip ederler. Aynı şekilde güzel kadın fotoğrafları koyarsak da erkekler takip eder. Ama ben yakışıklı erkek fotoğrafları koymaktan yanayım. Zira zaten etrafımızda yeterince erkek var. Bence bizi genç kızlar takip etsin. Kendi tavrımı da böyle ortaya koyayım. Yakışıklı erkek fotoğrafı olarak kendi fotoğraflarımı koyabilirim. Fotoşopta çok yakışıklı yapabiliyorum kendimi. Ama senin fotoğraflarını koymayalım ceng insanı, çünkü seni fotoşop da paklamaz. Açık ve net söyleyeyim. Kırılma sonra.

3- Bunun dışında diğer bir strateji de sadece devlete ait esprileri değil, bir tayyip olsun, bir kılıçdaroğlu olsun, bunların da esprilerini yapalım. Bol bol "cevab veremedi" benzeri "islamcıların sert ünsüzleri yumuşatma tandansı"na referans veren klişe şeyler yazalım.

4- Blogu okuyan insanların bütün komik şeyleri anlayamayacaklarını kabullenip, esprilerden sonra gülme efekti koyalım. Mesela "yüzde 95 confidence interval" dedikten sonra "ehuehuehue" şeklinde bir parantez koyalım. Sitcom tadı yakalayalım.

Benim önerilerim bunlar. Ama senin niyetin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Bu nedenle eminim ki bir dahaki yazında yine bana giydireceksin. Ama ben senin gibi körü körüne eleştirmem sevgili co, ben çözümlerimle geliyorum. Peki ya sen?

Sunday, August 15, 2010

Aleksiyi istatistige dokmek...

Sevgili bologger,

Bugün size pek önemli bir konudan söz ediciğim. Konumuz istatistik. Nedir istatistik? Rakamları kullanarak, bir takım kurnazlıklarla bilim dünyasının ayağını kaydırma sanatı.

Şimdi bizim bu fizik deneylerimiz varya, hani higgs bozonu olsun, nötrinolar olsun, hep bir parçacığı bulmaya çalışmaca, hep bir araştırmacı kişicilikcilik.

Sıkı durun açıklıyorum, bunların hepsi yalan. Ne higgs bozonu ne nötrino, hiçbiri gerçek değil. Neden mi? Çünkü aynı duyularımız gibi dedektörlerimiz de duygusal varlıklar.

Bir dedektor bize gelip te "Arkadas ben bugun bir proton gordum" derse, o dedektoru aleksiymis gibi dusunun ve ona inanmayin dostlar. Dedektorler de aynen homo alektus'lar gibi guvenilmez.

Peki neden aleksi boyle? Neden aleksi hep kesin konusuyor? Ve en onemlisi:

Aleksi neden kendi ozel bloglarina komik komik, guzel guzel yazilar yazarken burada adeta "kariyerinin sonunda para için turkiye gelmis, caba sarfetmeyen yildiz futbolcu" gibi havalara giriyor.

Havaya girme aleksi! %95 confidence level ile alirim senin havani. Suraya guzel komik seyler yaz, biraz musteri topla, yoldan gecenleri "Buyrun yerimizi var, aile salonumuz var" diye taciz et, gelmeyenleri "lan picaklatmayin bana kendinizi" diye tehdit et. Yap bunu...

Yoksaaaaaaa bugune kadar bir karincayi incitmemis ben, ve milliyetci hareket partisinin 40. yili...

Monday, August 9, 2010

Kaldı mı dohuz?

Sevgili dostlarım, vatandaşlar, romalılar...

Cengo hakkında bilmediğimiz ve aslında belki de bilmek istemediğimiz bazı şeyleri paylaşmak istiyorum sizinle izniniz olursa. Sevgili dostlar, cenng kişisi büyük hadron çarpıştırıcısında ilginç kıyafetler içinde yakalanmış ve soranlara "ben gelecekten geldim" demiş. Ama fizik ve müzik ikilisini bir arada götürüp kafayı yememiş olması zaten garipti. Ne yalan söyleyeyim, bunu bekliyordum ondan. Fakat sevgili dostlar, sizde de cengg özeli için bir merhametla karışık "ayy ne tatlı çocuk, çok zekalı ama dünya hazır değil ona, hep değerlerimiz bunlar, böyle böyle kayboluyor" düşünceleri oluşmadı mı? Bende oluştu şahsen.

Cengo'yu farklılıklarıyla kabul ettiğimiz zaman tam anlamıyla gelişmiş sayılacağız. Tam bunu başardığımız sırada devlet bahçeliyi de tam olarak anlamış olacağız. İşte o zaman ortalıkta "ehue ehue, kaldı mı dohuz?" şeklinde salak salak dolaşmaktan vazgeçeceğiz.

Gelin birlik olalım. Güzel gelecekler bizi bekliyormuş. Cengo kendisi söyledi bunu.

Friday, August 6, 2010

Kont bize sandigimizdan yakin

Sevgili okuyucular, dingil Aleksi,

Farkettiysen sana, sirf sana ozel sifat kullandim, bence degerini bil.

Bugun artik Aleksi kisisiyle ugrasmayi birakip gercek delikanli bir blogger gibi bir konu uzerinde dusuncelerimi, gozlemlerimi belirtecegim.

Konumuz Kont. Hangi kont? "Kont! Tut oglum, tutts tuts " olan kont mu? Hayir.

Bu kont bambaska. Bu kont eksi sozlukte yazar. Kendini begenmis tavri ile bir haftadir eksi'de alay konusu oldu kendisi, biz de eglenerek okuduk.

CV'sine daha yayinlanmamis makaleleri, girdigi okullarin dunya siralarini, oss'de kacinci oldugunu, gittigi kresi bile yazarak cigir acmis kendisi.

Peki neden konttan bahsettim? Sizi eksi sozlukte kont basligina yonlendirip bir blog yazisindan yilmaz ozdil cevikligiyle kurtulacagimi mi sandiniz? Asla.

Ben kont ile Aleksiyi karsilastirmak istiyorum. Neden? Ikisi de master- doktora yapiyor, ikisi de hayatini akademiye adamis, ikisi de anadolunun bagrindan gelen yakisikli delikanlilar.

Ama aleksi varya aleksi, yerim ben onu. Ne seker cocuk o. Ne bir kendini begenmislik, ne bir "ben su puani aldim" tavri, ne bir "benim okulum dunyada su sirada" hareketleri. Akademik desen var, fotografcilikta 1 numara, muzik zevki mozarti utandirir! Ekonomiden anlar, istatistik zaten ondan sorulur, gdo, genetik, menetik var allah var. Bakin, yatirimci arkadaslar, aleksi gibi bir adaminiz olsun 100 milyar borcunuz olsun o derece. O aleksi size o 100 milyari kazandirir, ustune de cebinize 200 milyar harclik koyar.

Aleksiyle ugrasmayacagim dedim, konu yine Aleksiye geldi. Neden boyle oluyor da konu hep aleksiye geliyor biliyor musun okuyucu? Onu da sen bul... (Burada goz kirpan smiley var)

Tuesday, August 3, 2010

Çarpık

Sevgili Cengo, (sevgili diyorum, ama tamamen burayı okuyan dostlarımıza olan saygımdan)

Sana en son attığım mesajı bir milliyet gastesi magazincisi edasıyla sayıları henüz bir elin parmakları kadar bile olmayan güzide takipçilerimize inanılmaz bir şekilde çarpıtarak yansıtman beni çok üzdü dersem yalan olur. Açıkçası hiç umursamadım. Fakat yine de burayı takip eden takipçilere olan saygım nedeniyle bir düzeltme yayınlamak istiyorum.

Sevgili takipçiler, ben cenk insanına hiç bir zaman "cenk" diye hitap etmem. Cönk derim, cenk insanı derim, cengo derim, ara sıra "yavaş ye la heyvan" dediğim de olmuştur. Sizin de gördüğünüz üzere asla "Cenk bana full admin power versene" demem yani. "Len Cengo, bana full admin power versene" demişimdir olsa olsa.

Bunu da neden dedim peki? Bir sor kendine bunu dostum, bir sor. Cönk insanının tasarladığı bu iğrenç tasarımı biraz olsun, ama biraz olsun, ilaç namına düzeltip adam etmek için, gölgelerin gücü adına istedim o powerları. (Güç bende artık, he-man). Fakat yo dostum yo. Ibret olsun diye bu tasarımı değiştirmeyeceğim. Cenk Koalası bu iğrenç tasarımlı blogda yazmaya devam etmek zorunda kalacak ve her klavye vuruşunda beni hatırlayıp biraz daha pişman olacak.

Gazamız mübarek olsun.

Aleksiden şok sözler: 'Cenk bana full admin power versene'

Sevgili dostlar,

Daha bloğu açmamızın üstünden bir gün geçmedi ki Aleksi full admin power istedi.

Adeta yeni kiraladığınız evin anahtarını "Ya kanka anahtarı versene, haftasonu kız geliyo ev lazım" şeklinde isteyen yüzsüz bir arkadaş gibi.

Aleksi! Haddini bil.

Ama yine de ben demokrasi aşığı, atatürk ilke ve inkılaplarına gönülden bağlı bir insan olarak sana tüm admin haklarını veriyorum. Neden? Çünkü bizim kimseden korkumuz yok aleksi bey. (Bir tek allahtan korkuyorum, çünkü eğer varsa, öbür dünyada beni "kızlara hava olsun diye ateistim diyenler" koğuşuna koyup işkence edebilir)

Saygılarımla,
Cenkolok

Monday, August 2, 2010

Ibret

Leb demeden leblebiyi anlayan sevgili okuyucuların da hemen anlayacağı gibi ben aslında cenkoloji'yle aynı ortamda bulunmaktan pek hoşlanmayan bir insanım. Bu bloga katılmamın tek ve yegane nedeni halkımıza cenkoloji'nin gerçek yüzünü göstermektir. Biz halk için halkın içinden gelen insanlar olduğumuz için cenkoloji gibi isviçre dağlarında gezen elit insanları pek sevmeyiz zaten.

Son olarak diyeceğim şudur ki, şüphesiz bu blogda ders almayı bilenler için ibretler vardır.

Takip et.

Korum Farkı sahnesini seyirciye açıyor

Sevgili dostlar,

Aziz dostumuz Cemil bey bir gün bir dost meclisinde "yahu mirim, siz Cenkoloji ve Aleksi beyler neden bir ortak blog açmıyorsunuz da evlerimize neşe getirmiyorsunuz" diye bir soru yöneltti.

Ben de durur muyum yapıştırdım cevabı: "Ya tutarsa"

İşte tam bu blog, o sorunun, ve o cevabın bir eseri, geleceğin teminatıdır.

Adeta Emre Konga ve Mehmet Barçelona beylerin birbiriyle "Yorum Farkı" adı altında kapışması gibi, biz de daha samimi daha bizden, daha içten, daha, daha içimizden "Korum Farkı" adıyla fikirlerimizi çarpıştırıp gerektiğinde birbirimize uçan tekme ile gireceğiz.

Aziz milletimize hayırlı ve uğurlu olsun. Di mi aleksi bey?